İçindekiler
Vergi sistemi içerisinde yer alan mükellefiyet türleri hem yerli hem de yabancı kişi ve kurumların Türkiye’deki vergi yükümlülüklerini doğru bir şekilde belirlemek açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda “dar mükellefiyet” kavramı, özellikle yurt dışında ikamet eden ancak Türkiye’de gelir elde eden gerçek veya tüzel kişiler için kritik bir anlam taşır.
Türkiye’de vergi mükellefiyeti, Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu ile düzenlenmiş olup kişilerin ikametgah durumuna göre tam veya dar mükellef olarak sınıflandırılmalarını sağlar.
Vergi sisteminden konu açılmışken bu alanda kafa karıştırıcı bir diğer kavrama dair hazırladığımız detaylı rehberimize de göz atmanızı öneririz: Tarh Nedir?
Dar mükellef; Türkiye’de yerleşik olmayan ve ikametgahı, iş yeri, kanuni ve iş merkezi Türkiye dışında bulunan gerçek veya tüzel kişilerin yalnızca Türkiye kaynaklı gelirleri üzerinden vergiye tabi tutulması durumudur. Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanununda bu mükellefiyet türü açık şekilde tanımlanmıştır. Yani kişi veya kurum, Türkiye’de sürekli ikamet etmiyorsa ya da faaliyet merkezi Türkiye’de değilse, ancak Türkiye’den gelir elde ediyorsa bu gelir türü üzerinden dar mükellef olarak vergilendirilir.
Bu sistemin temel amacı; Türkiye sınırları içerisinde elde edilen ekonomik değerlerin vergilendirilmesini sağlamak, yurt dışında ikamet eden bireylerin küresel gelirleri üzerinde vergi yükü oluşturmamaktır. Böylece hem uluslararası yatırım ortamının cazip hale getirilmesi hem de çifte vergilendirme riskine karşı koruyucu önlemler alınması hedeflenir. Dar mükellefiyet, sınır ötesi işlemler gerçekleştiren yabancı yatırımcılar açısından şeffaf ve sınırlı bir vergi rejimi sunarak Türkiye’ye sermaye akışını teşvik eder.
Bu tür mükellefiyet aynı zamanda vergi adaletinin sağlanmasında da önemli bir rol oynar. Türkiye’den gelir elde eden herkesin yerli ya da yabancı fark etmeksizin vergiye tabi olması, eşitlik ilkesinin de bir gereğidir.
Peki, vergi sistemimizin önemli noktalarından bir başkası olan matrah artırımının ne olduğunu biliyor musunuz? Cevabınız “Evet” değilse hiç sorun değil, “Matrah Artırımı Nedir?” başlıklı yazımız ile bu konuya dair oldukça geniş bilgi edinebilirsiniz.
Şimdi gelin, dar mükellefin özelliklerini inceleyelim.
Dar mükellef kişilerin veya kurumların Türkiye’de yerleşik olmamaları esastır. Bu kapsamda Gelir Vergisi Kanununa göre bir kişinin Türkiye’de bir takvim yılı içinde 6 aydan fazla süreyle ikamet etmemesi dar mükellef kabul edilmesi için belirleyici bir ölçüttür. Aynı şekilde tüzel kişiler açısından kanuni ve iş merkezi Türkiye dışında bulunanlar da dar mükellef sayılır. Dolayısıyla ikametgah kavramının vergi mevzuatında büyük önem taşıdığını söylemek gerekir.
Dar mükellefler yalnızca Türkiye’de elde ettikleri gelirler üzerinden vergi öderler. Bu gelirler arasında menkul sermaye iratları, gayrimenkul kira gelirleri, serbest meslek kazançları ve ticari kazançlar gibi çeşitli kalemler yer alabilir. Örneğin yurt dışında ikamet eden bir kişinin Türkiye'deki bir konutundan kira geliri elde etmesi, bu gelirin dar mükellefiyet kapsamında vergilendirilmesini gerektirir.
Dar mükelleflerin vergi yükümlülükleri çoğunlukla stopaj yani kaynakta kesinti yöntemiyle yerine getirilir. Vergi dairesine beyanname verilmesi gerekmeyebilir, ancak bazı durumlarda dar mükelleflerin vergi beyannamesi sunmaları da zorunlu olabilir. Bu durum, elde edilen gelirin türüne ve Türkiye’de iş yeri veya daimi temsilci bulundurulup bulundurulmadığına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Dar mükellefiyet özellikle uluslararası ticaret ve finans işlemlerinde pratik ve sınırlı bir vergilendirme çerçevesi sunduğu için yabancı yatırımcılar açısından dikkatle değerlendirilmesi gereken bir mükellefiyet türüdür. Vergi danışmanlığı hizmetlerinden yararlanmak bu sürecin doğru yönetilmesi açısından kritik önem taşır.
Vergi mükellefiyeti açısından en temel ayrım, tam mükellef ve dar mükellef arasında yapılır. Tam mükellef, Türkiye’de ikametgahı bulunan ya da kanuni ve iş merkezi Türkiye’de olan kişi ve kurumları ifade eder. Bu kişiler Türkiye içinde veya dışında elde ettikleri tüm gelirleri üzerinden Türkiye'de vergiye tabidirler. Yani küresel gelir esas alınır.
Buna karşın dar mükellefler yalnızca Türkiye kaynaklı gelirleri üzerinden vergi öderler. Örneğin Almanya’da yaşayan bir kişi Türkiye’deki mevduat faizlerinden gelir elde ediyorsa sadece bu gelirler vergilendirilir ve Almanya’daki diğer kazançları dikkate alınmaz. Bu farklılık, “Mükellef türü dar ne demek?” sorusunun da cevabı niteliğindedir.
Tam mükellefiyet, vergi beyannamesi verme ve detaylı beyan yükümlülükleri doğururken dar mükellefiyet çoğu zaman stopajla sınırlı kalır. Ancak dar mükellef bir kişinin Türkiye’de daimi temsilci bulundurması ya da iş yeri açması durumunda tam mükellefiyete benzer bazı yükümlülüklerle karşılaşması mümkündür.
Ayrıca çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları kapsamında yapılan düzenlemeler, her iki mükellefiyet türü için de farklı etkilere sahiptir. Dar mükellef için bu anlaşmalar, kaynak ülkede ödenen verginin ikamet edilen ülkede tekrar vergilendirilmesini önlemeye yöneliktir. Bu nedenle uluslararası vergi hukuku açısından da aralarındaki fark oldukça belirleyicidir.
Dar mükellefler için vergi yükümlülükleri, gelir elde etme biçimlerine göre değişiklik gösterir. Gerçek kişiler için Gelir Vergisi Kanunu, kurumlar için ise Kurumlar Vergisi Kanunu çerçevesinde düzenlemeler yapılmıştır. Her iki kanunda da dar mükelleflerin yalnızca Türkiye kaynaklı gelirleri vergilendirileceği açıkça belirtilmiştir. Bu kapsamda menkul sermaye iratları, kira gelirleri, telif ücretleri ve ticari kazançlar dikkate alınır.
Dar mükellefiyetin doğru sınıflandırılması ve beyan süreçlerinin hatasız yönetilmesi, çifte vergilendirme riskini ortadan kaldırır. Vergi danışmanlığı hizmetlerinden faydalanmak, sınır ötesi işlemlerin düzenli takibi açısından önemli bir avantaj sağlar.
Dar mükellef gerçek kişi, Türkiye’de yerleşik olmayan ancak Türkiye'de gelir elde eden bireydir. Örneğin yurt dışında yaşayan bir sanatçının Türkiye’de bir konser verip gelir elde etmesi bu kapsamdadır. Bu kişi Türkiye’de altı aydan az ikamet ediyor ve Türkiye'de daimi ikametgahı bulunmuyorsa dar mükellef kabul edilir. Bu durumda yalnızca Türkiye’de elde edilen kazançlar üzerinden vergi ödemesi gerekir.
Dar mükellefler, Türkiye'den elde ettikleri ticari kazançlar, serbest meslek gelirleri, menkul sermaye iratları ve kira gelirleri gibi gelir türleri üzerinden vergiye tabi tutulur. Bu gelirler, kaynakta kesinti yoluyla vergilendirilebilir ya da beyanname verilerek hesaplanabilir.
Dar mükellefler çoğunlukla stopajla vergilendirildiği için vergi beyannamesi verme zorunluluğuna tabi değildir. Ancak Türkiye’de iş yeri açmış ya da bir daimi temsilci aracılığıyla faaliyet gösteriyorlarsa gelir türüne bağlı olarak beyanname verme yükümlülüğü doğabilir.
Çifte vergilendirme, aynı gelir üzerinden hem kaynak ülkesinde hem de mukim ülkede vergi ödenmesi anlamına gelir. Türkiye’nin birçok ülkeyle yaptığı vergi anlaşmaları sayesinde dar mükelleflerin aynı geliri iki kez vergilendirmesi engellenir. Bu anlaşmalara göre kaynak ülkede ödenen vergi, mukim ülkede indirim konusu yapılabilir.
Yurt dışında kurulu bir şirketin Türkiye’de şube, temsilcilik ya da iş yeri açarak faaliyet göstermesi, onu dar mükellef konumuna sokar. Bu şirketin Türkiye'deki kazançları, Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında vergilendirilir. Eğer Türkiye’de yalnızca belirli bir hizmet sunuluyor ve sürekli bir yapı yoksa sadece elde edilen gelir üzerinden kaynakta kesinti yapılır. Yabancı yatırımcılar için bu tür vergilendirme süreçleri, vergi danışmanlığı aracılığıyla detaylı biçimde yönetilmelidir.
Dar mükellefiyet, sınır ötesi işlemlerin ve küresel ekonomik faaliyetlerin yaygınlaştığı günümüzde daha da önem kazanmış bir kavramdır. Bu mükellefiyet türünün doğru anlaşılması hem bireylerin hem de kurumların vergi yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirmeleri açısından büyük önem taşır. İkametgah durumu, iş yeri varlığı, gelir türü ve vergi anlaşmalarının kapsamı gibi unsurlar dikkatle değerlendirilmeli; her bir unsurun vergi mevzuatı içindeki yeri doğru analiz edilmelidir.
Doğru bir mükellefiyet tespiti yapılmadan vergi beyannamesi vermek ya da vergi ödemesi gerçekleştirmek, gereksiz vergi yükleri doğurabilir ya da cezai yaptırımlarla karşılaşmasına neden olabilir. Bu nedenle dar mükellefiyet konusunda uzman bir vergi danışmanından destek almak akıllıca bir tercih olacaktır. Özellikle vergi hukuku, vergi iadesi, vergi istisnası ve çifte vergilendirme gibi başlıklar uzmanlık gerektiren alanlardır.
Türkiye’nin yabancı yatırımcılar için sunduğu fırsatlar ve uluslararası vergi anlaşmalarının sağladığı avantajlar düşünüldüğünde dar mükellefiyet sisteminin yatırımcı dostu bir yapı sunduğu ortadadır. Bu bilinçle dar mükellefiyet süreci dikkatle yönetilmeli, vergi sistemine dair gelişmeler yakından takip edilmelidir.