İçindekiler
Bir borcun güvence altına alınması için kullanılan en yaygın yöntemlerden biri kefalettir. Özellikle ticari işlemlerde, kira sözleşmelerinde ya da bankacılık uygulamalarında sıklıkla karşımıza çıkan bu teminat yöntemi hem borçlunun hem de alacaklının hak ve yükümlülüklerini yakından ilgilendirir. Bu bağlamda "müteselsil kefil" kavramı da hukuki sistemde önemli bir yer tutar.
Borçlar Kanunu kapsamında düzenlenen müteselsil kefalet, alacaklıya geniş haklar sunarken kefil açısından da ciddi sorumluluklar doğurur. Peki; müteselsil kefil ne demek, hangi koşullarda geçerlidir ve hakları nelerdir?
Bu gibi soruların yanıtlarına geçmeden önce dilerseniz “E-haciz nedir?” yazımıza da göz atabilirsiniz.
Ekonomik kavramlar söz konusu olduğunda “Reddiyat makbuzu nedir, e-haciz nasıl kaldırılır? gibi soruların yanı sıra en çok araştırılan konulardan biri de müteselsil kefilin ne olduğudur. Müteselsil kefil, borçlunun borcunu ödememesi halinde alacaklının doğrudan borcun tamamını talep edebileceği kefil kişi anlamına gelir. Bu tür kefalette alacaklı önce asıl borçluya gitmek zorunda kalmadan doğrudan kefile başvurabilir. Borçlar Kanununa göre müteselsil kefalet yazılı olarak yapılmalı ve kefilin sorumluluğu açıkça belirtilmelidir.
Kefalet, bir borcun ödenmesini güvence altına almak için üçüncü bir kişinin sorumluluk üstlenmesidir. Kefalet türleri ise adi kefalet, müteselsil kefalet, toplu kefalet, kefile kefil ve rücua kefalet şeklindedir.
Adi kefalet, kefaletin kanunda öngörülen temel şeklidir. Taraflar arasında açıkça aksi kararlaştırılmamışsa kefalet bu türde kabul edilir. Bu durumda kefilin borcu, asıl borçlunun borcuna bağlı olarak doğar ve ikincil niteliktedir. Alacaklı, önce borçluya başvurmak ve sonuç alamazsa kefile yönelmek zorundadır. Ancak şu istisnalarda alacaklı doğrudan kefile başvurabilir:
Ancak alacak rehinle teminat altına alınmışsa ve borçlu iflas etmemişse kefil önce bu rehinin paraya çevrilmesini isteyebilir.
Aynı borç için birden fazla kişinin kefil olması toplu kefalettir. Üç türü bulunur:
Bu türde bir kişi asıl kefilin kefaleti için kefil olur. Alacaklı doğrudan kefilin kefiline değil, önce asıl kefile başvurmak zorundadır. Kefile kefilin sorumluluğu, adi kefaletteki gibidir.
Rücua kefalet, bir kefilin alacaklıya ödeme yaptıktan sonra borçluya karşı sahip olacağı rücu hakkını güvence altına alan kefalet türüdür. Bu ilişki, ilk kefil ile rücua kefil arasında kurulur ve alacaklıyı doğrudan ilgilendirmez.
Taraflar sözleşmede açıkça “müteselsil kefalet” ifadesine yer vermişse bu tür kefalet geçerli olur. Bu durumda alacaklı, borçluya başvurmadan doğrudan kefile yönelme hakkına sahiptir. Yeter ki borçlu ödemede gecikmiş, yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ya da açıkça ödeme güçlüğü içinde bulunsun. Ancak kefil, eğer alacak taşınır rehiniyle güvence altına alınmışsa önce bu rehinlerin paraya çevrilmesini talep edebilir. Bu talep sadece rehinin borcu karşılamayacağı önceden belirlenmemişse geçerlidir.
Kefalet türlerini detaylı incelediğimize göre müteselsil kefaletin ayrıntılarına geçmeden önce dilerseniz “İbraname nedir?” yazımıza göz atarak kefaletle ilgili bir diğer kavrama dair bilgilerinizi de tazeleyebilirsiniz.
Müteselsil kefalet, Borçlar Kanununun 487. maddesinde düzenlenmiştir. Bu kefalet türünde borçlulardan birinin kendi payına düşen miktardan fazla ödeme yapması halinde alacaklıya halef olması, dolayısıyla payını aşan kısmın diğerlerine rücu edebilmesi söz konusudur. Bir bakıma borçluların ortak sorumluluğu olarak kabul edilir.
Haliyle kefil kişinin borçlu ile birlikte müşterek borçlu ya da müteselsil kefil sıfatıyla borcun ifasını üstlenmesi halinde alacaklının asıl borçluya hiç müracaat etmeden kefil aleyhine takibat başlatabilme hakkı vardır.
Kefalet türleri arasındaki en belirgin fark, borcun tahsili sürecinde ortaya çıkar. Müteselsil kefil ile adi kefil arasındaki ayrım, özellikle icra takiplerinde ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu farkın doğru anlaşılması, tarafların yükümlülüklerini bilinçli şekilde üstlenmesini sağlar.
Adi kefil, asıl borçlu borcunu ödemediği ve hakkında tüm yasal yollar tüketildiği hâlde hâlâ alacak tahsil edilememişse devreye giren kişidir. Alacaklı, adi kefile başvurmak için önce asıl borçluya yönelik icra takibini tamamlamalıdır. Bu durum, adi kefilin sorumluluğunu zaman açısından daha sınırlı ve dolaylı hâle getirir. Ancak yine de Borçlar Kanunu çerçevesinde adi kefilin de yazılı sözleşmeyle yükümlülük altına girmesi gerekir.
Müteselsil kefaletin en büyük avantajı, alacaklının herhangi bir prosedüre gerek kalmadan borcun tamamı için kefile başvurabilmesidir. Bu durum alacaklı açısından güvenli ve hızlı tahsilat imkânı sağlarken kefil açısından büyük bir risk doğurur. Müteselsil kefil, borcun tamamından birincil sorumluymuş gibi yükümlülük altına girer. Bu da dikkatli hareket etmesini zorunlu kılar. Diğer yandan müteselsil kefalet, taraflar arasında güçlü bir güven ilişkisi gerektirir ve eş rızası gibi bazı şartlara da sıkı şekilde bağlıdır.
Müteselsil kefaletin geçerli olabilmesi için hukuki bazı koşulların eksiksiz yerine getirilmiş olması gerekir. Bu koşulların ihlali durumunda kefalet geçersiz sayılabilir. Özellikle kefalet sözleşmesinin şekli ve tarafların rızası, geçerlilik açısından kritik önemdedir.
Borçlar Kanununa göre kefalet sözleşmesi yazılı olmak zorundadır ve kefilin sorumlu olacağı miktar ile kefaletin türü açıkça belirtilmelidir. Ayrıca kefilin el yazısıyla "Bu borca müteselsilen kefilim." gibi bir ibare yazması da gereklidir. Bu şekil şartlarının amacı, kefilin yükümlülüğünün bilincinde olup olmadığını somut şekilde ortaya koymaktır. Aksi takdirde kefalet geçersiz sayılabilir ve alacaklı hiçbir hak talep edemez.
Evli bir kişinin kefil olabilmesi için eşinin yazılı rızası zorunludur. Bu kural, aile birliğini korumak ve ani mali yükümlülüklerden doğabilecek olumsuz sonuçları engellemek amacıyla getirilmiştir. Aynı şekilde bir şirket ortağının kefil olması durumunda da yönetim kurulu kararı gibi iç onayların alınmış olması gerekebilir. Bu noktada ikale sözleşmesi gibi özel düzenlemeler de devreye girebilir.
Kefaletin süresi, taraflar arasında yapılan sözleşmeye bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bazı durumlarda süre açıkça belirtilirken bazen de belirsiz süreli kefalet söz konusu olabilir. Süre sonunda alacaklının hakları ve kefilin yükümlülükleri sona erebilir.
Belirli süreli kefalet sözleşmelerinde kefilin sorumluluğu, sözleşmede belirtilen süreyle sınırlıdır. Süre dolduğunda kefilin yükümlülüğü sona erer, ancak taraflar karşılıklı rıza ile bu süreyi uzatabilirler. Uzatma işlemleri de yine yazılı olmalı ve kefilin el yazısıyla onaylanmalıdır. Aksi halde uzatma geçersiz sayılır.
Belirsiz süreli kefaletlerde kefilin sorumluluğu genellikle borcun sona ermesi veya taraflardan birinin fesih talebiyle son bulur. Bu tür kefaletlerde kefil fesih bildirimini yazılı şekilde yapmakla yükümlüdür. Bildirimden sonra kefil sadece fesih tarihine kadar doğmuş borçlardan sorumludur. Alacaklı açısından ise yeni borçlar için ayrı bir kefalet aranması gerekir.
Kefalet sözleşmeleri, adi veya müteselsil fark etmeksizin sözleşmesin kurulmasını takiben 10 yıllık hak düşürücü süreye sahiptir. Bu sürenin dolması ile kefalet ortadan kalkar.
Müteselsil kefalet uygulaması birçok farklı alanda karşımıza çıkar. Özellikle kira sözleşmeleri, bankacılık işlemleri ve ticari kredilerde bu teminat türü tercih edilir.
Ev sahibi, kiracının kira bedelini ödeyeceğinden emin olmak için müteselsil kefil talep edebilir. Böylece kiracı ödemesini aksattığında ev sahibi doğrudan kefile yönelebilir. Bu durum özellikle uzun vadeli kira sözleşmelerinde güvence sağlar. Müteselsil kefil kira sözleşmesi örneği genellikle sözleşmenin ekinde yer alır ve noter tasdikli olabilir.
Ticari kredilerde bankalar genellikle birden fazla müteselsil kefil talep eder. Bu uygulama, bankanın riskini azaltırken borçlunun ödeme güvencesini artırır. Kefaletin kapsamı, alınan kredi miktarına göre değişiklik gösterebilir.
Müteselsil kefil, yükümlülükleri kadar bazı haklara da sahiptir. Bu haklar özellikle borcu ödedikten sonra devreye girer ve kefilin zararını azaltmayı amaçlar. Borçlunun durumu ise çoğu zaman kefilin yükünü doğrudan etkiler.
Müteselsil kefil, borcu ödedikten sonra asıl borçluya başvurarak ödediği tutarı talep edebilir. Bu hak, kefilin mal varlığını korumaya yöneliktir ve Borçlar Kanununda açıkça düzenlenmiştir. Rücu hakkı, dava açmak veya doğrudan icra yoluyla tahsil etmek şeklinde kullanılabilir. Ancak borçlu iflas etmişse bu hak sınırlı olabilir.
Asıl borçlu iflas ettiğinde müteselsil kefilin sorumluluğu ortadan kalkmaz. Alacaklı, borcun tahsili için doğrudan kefile yönelebilir. Kefil, borcu ödemekle yükümlü olduktan sonra iflas masasına alacaklı olarak yazılabilir.
Alacaklı, borç ödenmediğinde doğrudan kefilden tamamını talep edebilir veya borçluya hiç ulaşmayıp doğrudan kefile yönlenebilir. Kefil, asıl borçlu gibi tüm borçtan şahsen sorumlu olur.
Tarafların karşılıklı mutabakatıyla yazılı bir ikale sözleşmesi yapılarak kefalet sona erdirilebilir. Ayrıca zaman aşımı veya fesih bildirimiyle de geçerlilik ortadan kalkabilir.
Kiracının ödemediği kira bedelinden doğrudan sorumlu tutulur. Ev sahibi, tahsilat için önce kiracıya gitmek zorunda değildir.
Borcu ödeyen kefil, ödediği tutar kadar asıl borçluya rücu edebilir. Böylece maddi kaybını telafi etme hakkı doğar.
Rücu hakkı başta olmak üzere alacaklıya karşı bazı savunmalar ileri sürebilir. Ayrıca şekil şartları ihlal edilmişse geçersizlik iddiasında bulunabilir.